DÜŞÜNSEL AŞKLAR

DÜŞÜNSEL AŞKLAR

Giriş Notu: Aşağıdaki yazı, 2010 yılında bu başlıkla bir kitap yazmaya başlamanın ilk denemesi olarak kaldı. Ve hiç bir ilerleme / gelişme ve müdahale olmadan, sadece Türkçe karakterlere dönüştürmüş olarak, belki de kendimi de bu konuda teşvik amaçlı, ilk taslak haliyle olduğu gibi yayınlıyorum. B.Ü.

 

İçinden ışıkları yanar döner ve sürekli aynı noktada bir devinim içinde yanan ve henüz bu akşam eve alınan küçük şelale gece lambasının çıkardığı dinlendirici su sesleri ve maviden, yeşile, mora, pembeye, altın sarısına hızla devinim ve dönüşüm içinde olan ve gece lambasının tepesindeki yanar-döner topun yaydığı ışık ve renk çağrışımlarıyla bu kitabı yazmaya başlıyorum..(!)

2016, Güney Kore, gün batımı, foto: Bircan Unver #isikbinyili #lightmillennium www.isikbinyili.org

Oturduğumuz bitişik – ikiz evin kapısı çalınıyor.. Konsantrasyonum o sesle bölündü..

Şimdi yeniden su sesleri şırıltısı içinde yanar-döner ritim ve hızlı değişen ışık döngüsüne gözlerimi odaklayarak, bu kitabı yazmak için ne kadar süredir düşündüğümün yıllarını hatırlamamakla birlikte, çok net, berrak, şeffaf ve güçlü olarak bu adla ve ileri sayfalarda açıklanacak içerikteki bu kitabı yazma isteğimi, ilk kez New York’taki Dervish Restaruant’ın asma katında yaptığımız, Light Millennium yönetim kurulu toplantısının bitiminde, o dönemki yönetim kurulu üyelerimizden ve yakın arkadaşlarımdan Figen Bingül ve Hümeyra Koçak’a, toplantının bitiminde, devam eden sohbet esnasında 2008 yılında anlatmıştım.

Çünkü, çok çok sevdiğim ve çok uzaklarda olan, yeryüzündeki yaşamının son iki-buçuk ayını aşkın bir süredir de hastaneye girip – çıkan ve bunu bilmeme rağmen ve ne kadar çırpındıysam da bir türlü ziyaretine gidemeden, yaşama veda eden Sir Arthur’un, “yaşama veda” ettiği saatlerde, benim görmüş olduğum ve beni üç kez sıçratarak uyartan ve bugün dahi beni düş’ten çok somutluğuyla etkileyen ya da hala hissettirdikleri taze olan rüyamı paylaştığımda, bir gün “Düşünsel Aşklar” adlı bir kitap yazmak istiyorum, dediğimde, Hümeyra ve Figen, içtenlikle ve sempatiyle, “yazmalısın” diyerek desteklediler.

2008 yılının 18’ı-ve de 19 Mart’a bağlayan sabahın ilk saatlerinde, düşümde gördüğüm ve üç kez tüm iç bedenim derimden ayrılarak ağzımdan dışarı çıkartılmak üzere boğazımdan bir çatalla, boğazıma takılmış bir balık kılçığını çıkartmaya çalırken, tüm iç bedenim derimden ayrışarak ve derimin içini tamamen boşaltılmış olarak çıkmak üzereyken, tüm bedenim incecik deriden bir elbiseye dönüşecek kabusuyla uyanmıştım…

Oysa sabah 5’te kalkmam gerektiği, 7’de iş başı yapacak oluşum ve 10 saatlik uzun bir günün beni bekliyor olması nedeniyle, o gece iyi uyuyabilmeyi ümit etmiştim.

Aynı nedenle de kendimi zorlayarak 10 veya 11 gibi yatağa girmiştim. Bir süre müzik dinledikten sonra, uyumuştum ki rüyanın etkisiyle ve tüm bedenimin ağzımdan dışarı derimi boşaltarak çıkacağı korkusuyla uyandığımda, başucumda sabah 5’e kurulmuş saate baktığımda, saat 1.30’du daha..

Işığı açıp, biraz sakinleştikten sonra, yeniden ışığı söndürüp uyumak istedim.

Ne kadar süre sonra uykuya daldım hatırlamıyorum ama gözümü kapattığımda ya da uykuya yeniden daldığımda, rüya tekrarlıyordu.. Adeta, iç bedenim – ruhum; derimden sıyrılarak ve boş bir elbise gibi bırakarak, çıkmak istiyordu – dahası, o boğazıma takılmış bulunan balık kılçığını iki uçlu metal çatalla çıkartmaya çalışırken, iç bedenim ve ruhum da olduğu gibi ve topyekün ağzımdan dışarı çıkar hale gelirken, korkuyla uyanıyordum..

Çok net olarak en az üç kez bu kabus tekrarlandı…

Sanırım, sonuncusunda bir daha uyuyamamıştım. Çok erkenden duş alıp, kahvemi içerek iş için daha erkenden hazırlanmaya başlamıştım.

Zaten yeniden uyumayı denemekten iki nedenle korkmuştum. İlki kabusun devam edeceği ya da gerçekten iç bedenim ve ruhumun beni terkedeceği korkusu; ikincisi de ya alarmı artık bu kadar korku ve kabuslar içinde uyuyup-uyanmalardan alarmı duyamaz ve uyuya kalırsam, bu kez de 5’te kalkıp işe yetişemeyeceğim endişesiyle..

O gün, çok koşuşturmalı ve aşırı yorgun olan ve bütün gün aşırı bir gerginlikle, kafamda tek şey düşünüyordum.

Sri Lanka’ya gitmek için uçak biletini almaya param yok ve Sır Arthur’u da mutlaka ziyaret etmeliyim ve belki bir piyango bileti alırsam ve bir şey çıkarsa, o zaman Sri Lanka’ya gidebilirim, diye bedenim işte (iş yerinde), aklımın ve ruhumun tamamı Sri Lanka’ya bir an önce gitmek isteği ve nasıl gidebilirim, bilet parasını nereden bulabilirim, diye kıvranarak geçti..

İşteyken karar verdim, o akşam eve dönüşte bir piyango bileti alacaktım..

Buna benzer bir düşünce ve etkiyle bir hafta öncesinden bir bilet almıştım ama sadece $3 dolar çıkmıştı. Hatta, bileti aldığım yerden numaraları bakmak istediğimde, bana $3 dolar verince, çok şaşırmıştım..

Anlamamıştım ilk etapta..

Sonra, üç dolar çıktığını söyledi.. Ama numaralar vs.. yoktu.. Hala aklıma takılır acaba gerçekten çıkan 3 dolar mıydı yoksa daha fazla mı diye.. Çünkü, anında bileti elimden almış, hemen bir fişle birlikte ki üzerinde ne benim biletin ne de kazanan biletin numaraları yoktu, ve sadece 3 doların ödendiğini belirten bir fişi tutuşturmuştu..

Sabahın çok erken saatlerinden kabuslarla başlamış ve 11 saat kadar koşuşturmalı, aşırı yorucu bir günü de geçirdikten sonra, iş dönüşünde Lexington’dan genel olarak bindiğim hızlı/express E trenini beklemeden, ilk gelen V trenine, aktarma da yapmam gerekmesine rağmen, oturabileceğim yer de olduğu için hiç düşünmeden bindim..

HER KİMSEN SENİ SEVİYORUM..

Subway’de içten içe kendi kendimle konuşuyordum.

Sürekli “seni seviyorum”, “seni seviyorum” diye iç sesle konuştuğumu farkettim..

Son günlerde buna benzer bir iç konuşma tekrarlanıyordu..

Bunu daha çok birini sevmeye olan ihtiyaç ve birine bunu söylemeye olan ihtiyaçtan ve aşırı yorgunluktan, zihin dalgınlığından olduğunu düşünüyordum..

Ancak, 19 Mart akşamı subway (yeraltı treniyle) eve dönerken, sadece bir iç ses ve düşünce olarak tekrarlamıyor ve kelimeler dudaklarımdan dökülüyordu..

Neredeyse, sesli sesli değil fiziksel, yaşamsal, “düşünsel aşk” boyutunda da günlük duygusal-düşünsel sevgi ve aşk gücünün verdiği gücün, bir telefon veya bir e-postaya bağlı olarak dahi olsa sürdürülmüş olan ve her biri, iç yaşamımda kendime iç enerjimi devam ettirmiş olan düşünsel aşklarımı devam ettiriciydi, içimde hep ciddi bir boşluk ortaya çıkınca…

Bircan Ünver
– April 10, 2010, Queens, NY

(Aradan 13 yıl geçtikten ve bu süreç içinde çok şey yaşanmış ve kimisi de yüreğimin yarısını alıp diğer tarafa götürdükten sonra, kalmış olduğum yerden bu kitabı yazmaya devam edebilir miyim, henüz emin değilim!)

You may also like...